winx club
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Ziyaretçi defteri
  winx club fotolar
  hepsi grubu fotolar
  tatlı tarifleri
  bilmeceler ve cevaplar
  İlginç Bilgiler
  T akma isimler
İletişim
İsmin:
Başlık:
Mesajın:
Ya İsTiKlAl Ya ÖlÜm  
  Ya İstiklal, Ya Ölüm !

Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmiş olan Osmanlı Devleti, koşulları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış, ordusunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış, ulus yorgun ve yoksul düşmüş, savaş sorumluları ülkeden kaçmış; padişah, sadrazam ve kabine güçsüz, onursuz, korkak kendi çıkarlarını düşünmekte ve kendilerini ayakta tutabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Antlaşma hükümlerini kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan itilaf devletleri Anadolu'da ve Trakya'da işgallere başlamış, bunu fırsat bilen Hıristiyan azınlıklar, örgütler kurarak gizli, açık, özel, istek ve amaçlarının kabul edilmesi devletin bir an önce çökmesi için çalışmalarını hızlandırmıştı.

Bu örgütlerden biri de merkezi Samsun olmak üzere Batum'dan İnebolu'nun batısına kadar olan Karadeniz kıyıları ile Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Gümüşhane ve kısmen de Erzincan illerini içine almayı amaçlayan Rum Pontus Cemiyeti idi. Daha çok Samsun ile Vezirköprü arasında çalışan Pontusçuların azgınlıkları İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u işgal etmelerinden sonra büsbütün arttı. Saldırı bölgelerini genişleten Rum Pontus Cemiyeti hedeflerine ulaşabilmek için çeşitli bölgelerde çeteler kurdu. Bu amaçla Bafra'nın Bünyan Dağı çevresinde bulunan 12 Rum köyünün silãhlandırılmış 1500 genci Türk köylerini basıyor, halkı acımasızca işkenceler yaparak öldürüyordu. Bu olaylardan birini gören Davut Dağdelen isimli bir gazi şahit olduğu bir olayı şöyle anlatıyor: "Bafra yöresinde askerliğimi yapıyordum. Bir arkadaşımla birlikte gözetlemeye çıktık. Rum çetelerinin şu anda ismini hatırlayamadığım bir köyde, Türklere yaptıkları işkencelere tanık oldum. Rum çeteleri 25 yaşlarında bir Türk'ün kafasını fırına sokmuşlar ve bağırtarak yakıyorlardı. Biz hemen olaya el koyarak o Türk'ü fırından çıkarttık."

Rum çetelerinin saldırıları halkın tepkilerinin artmasına neden oldu. Yerel kurtuluş dernekleri kuruluyor, civar köylerden toplanan Türk gençleri bir araya gelerek direniş güçleri oluşturuyordu. O günkü faaliyetlerde bizzat görev alan Recep Ünlü yapılanları şöyle anlatıyor: "Ben o zaman 20-22 yaşlarında idim. Rumlar bize aman vermiyorlardı, hatta evlerimizden bile çıkamıyorduk. Rumlar azmış ve Rum Pontus Hükûmetini kurmak için komiteler meydana getirmişlerdi. Biz Rumların vaziyetleri karşısında bocalayıp duruyorduk. Silahımız yoktu ama buna rağmen biz gençler boş durmadık. Çevremizdeki köylerden gençler topladık; özellikle bileği kalın gençlere sorumluluk verdik. Ve biz de Rumlara dirlik verme-meye başladık." Rum Pontus çetelerinin saldırıları şiddetlenince, bu durumu ulusal onura yediremeyen Samsun'daki 15.Tümen Makinalı Tüfek Takım Komutanı Mülazım (Teğmen) Hamdi Efendi birliğinin bütün erlerini, silah ve cephanesini yanına alarak 17-18 Mart gecesi dağa çıktı. Mahmur Dağı'na doğru Rum çetelerinin üzerine yürüdü. Bu durumdan kuşkulanan Rum Pontus çetelerinin liderleri İngilizlerden, büyük bir yaygara ile güvenliklerinin sağlanması için yardım istediler. 19 Mart günü Samsun açıklarında bekleyen bir İngiliz gemisinden kente 100 asker çıkarıldı. Teğmen Hamdi birlik komutanının uyarıları ile birliğe döndü ise de onun bu davranışı İngilizlerce İstanbul'a Osmanlı Hükûmetine şikâyet edildi. Bu durum Türklerin soykırıma geçtikleri biçiminde duyuruldu. Türklerin Rumları öldürme hazırlığı içinde oldukları yalanları ile dolu raporların işgal kuvvetlerinin temsilcilerine bildirmesi "Canik Bölgesi Asayiş Dosyası" adıyla bir raporun hazırlanmasına neden oldu. Aynı günlerde İtilaf Devletleri sadarete başvurarak Samsun ve civarında bulunan Rum köylerine Türk çetelerince saldırıldığını, hükümetin güvenliği sağlamaması hãlinde söz konusu bölgeyi işgal edeceklerini bildirince, kaygılanan Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Beyin tavsiyesi ile bölgeye Mustafa Kemal Paşayı göndermeyi kararlaştırdı. Zira bu işi istikrarlı, tecrübeli bir şahsiyet geniş yetkilerle halledebilirdi. Onu Anadolu'ya göndermekle İngiliz dostlarının şikayet buyurdukları sorunları çözerek kendisi ve hükûmeti için onur payı çıkarmayı düşünüyordu.

16 Mayıs Cuma günü akşam üzeri Mustafa Kemal beraberindekilerle Kız Kulesi açığında demirli bulunan Bandırma Vapuru'na bindi. Hareket etmek üzereyken, vapura gelen İtilaf Devletleri silâh ve cephane araması yaptılar. Bu duruma çok içerleyen Mustafa Kemal, düşman zırhlıları arasından geçip İstanbul'u terk ederken güvertede arkadaşlarına "Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah ne cephane götürüyoruz." diyerek Türk İstiklâl Savaşı'nın kazanılmasını sağlayan gerçek gücün kaynağını göstermiştir. Deniz dalgalı… Dalgalar delice… Gece karanlık…

Rota Özgürlük

Karadeniz'e açılan Bandırma Vapuru'nun eski olmasına, kötü hava şartları da eklenince uzun ve yorucu geçen iki günün ardından 18 Mayıs günü Sinop'a varıldı. Buradan Samsun'a kara yolu ile geçmenin daha emniyetli olacağını düşünen M.Kemal ve arkadaşları, uygun bir yolun ve vasıtanın olmadığını öğrenince yolculuklarına deniz yolu ile devam ettiler.

Samsun Güneşi Gördü !

19 Mayıs 1919 Pazartesi sabahı saat 7-8 arası yurdu aydınlatacak yepyeni bir güneş, dağların arasından yükselirken içinde geleceğin büyük kurtarıcısını taşıyan vapur Samsun'a geldi. Savaşlardan yeni çıkmış, bölünmüş, umutsuz, yorgun, çileli bir ulusu yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak üzere Atatürk'ün Samsun'a ve Anadolu'ya ilk adımını atışı o gün o saatte gerçekleşti. Kurmay Binbaşı Ekrem Bey sandalla vapura yanaştı, güvertede bulunan Mustafa Kemal ve beraberindekileri kıyıya çıkardı. Kalabalık bir halk topluluğu ve bando eşliğinde bir bölük asker tarafından coşku ile karşılanan Atatürk'e Belediye Meclis Üyeleri ile ileri gelenler kent adına "hoş geldiniz" dediler. En elverişli konaklama yeri olan Mıntıka Palas hazırlandı. Atatürk Samsun'da altı gün kaldı. Bu sürede arkadaşlarına telgraf çekerek İzmir'in işgalinin protesto edilmesini istemiş diğer taraftan Samsun ve çevresinde asayişin sağlanması ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Bir taraftan İstanbul Hükûmetini durumdan haberdar ederken, diğer taraftan kurmay subayları ile birlikte, İngiliz subayları ile asayiş hakkında görüşmeler yaparak şehirde yaşanan keşmekeşe son vermeye çalışıyordu. Bu sıkıntılı döneminde Ulu Öndere moral veren, Türk askerinin cesaretini ve vatanseverliğini gözler önüne seren bir olay yaşandı. Atatürk üstü başı yırtık, pabuçları patlak, silâhsız bir nefer gördü; yüzünün rengi bakıra dönen bu asker ağlıyordu.

Atatürk "Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?" deyince nefer irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu. Ve çehre ona hiç de yabancı değildi, hemen doğruldu. Anafartalar'daki kumandanını çelik yay gibi selamladı. O, sualini tekrar etti:

- Söyle sen ne ağlıyorsun? İç Anadolu'nun yürekli çocuğu içini çekti.

- Düşman memleketi bastı, hükûmet beni terhis ediyor, silâhımızı elimizden aldılar. Toprağıma giren düşmanı şimdi ben ne ile öldüreceğim? Büyük kumandan "Üzülme çocuğum, gel benimle" dedi ve Samsun deposundan nefere silâh verdi. Atatürk'ün yanına katılan ilk bahtlı Mehmetçik budur.

Sular geçilmelidir. Dağlar aşılmalıdır. Haber kulaktan kulağa yayılmalıdır. Yayılmalıdır, zira kurtuluş planı uygulamaya konulmuştur bile.

Havza'dan Amasya'ya, Erzurum'a, Sivas'a ve nihayet Ankara'ya, TBMM'nin açılmasına… Buradan başlayıp Yunanlıların denize dökülmesine kadar Atatürk, milletin bağımsızlığının yine milletin kendi iradesiyle kazanılacağını belirtmiş, bu yönde halkı bilgilendirmiştir. Şüphesiz bu zorlu mücadelenin başında Samsun halkının gösterdiği azim ve kararlılık Atatürk'ün Anadolu insanına güvenmekte ne kadar haklı olduğunu göstermiş ve âdeta kurtuluşun müjdecisi olmuştur. Atatürk 1924 Eylülünde Samsun'a yaptığı ziyaretinde bu konuyu şöyle dile getirmiştir: "Ben Samsun'u ve Samsun halkını gördüğüm zaman memlekete ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın her hâlde yerine geti-rilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle inanmıştım. Samsunluların hal ve davranışlarında gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanseverlik, fedakarlık, ümit ve tasavvurlarımı müspet bir inanca götürmeye yeter olmuştu."

Kıyılarından, her gün doğudan yükselen güneşi gölgede bırakacak, Türk milletinin geleceğine ışık tutacak, yurdumuzu sonsuza dek aydınlatacak olan Mustafa Kemal güneşini doğuran ve Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcına beşiklik eden bu şehrin insanları o günden beri büyük gurur taşımış ve her fırsatta bu ta-rihî günü ölümsüzleştirmesini bilmiştir. Buradan alınılan azim ve inançla ulaştık biz o zaferli 30 Agustosa. Hep aynı insanla hep aynı kararlılıkla...

--------------------------------------------------------------------------------

 
 
 




 
 
  .
portant;} table.edit_second_table{width: 100% !important;} td.edit_header_full{width: 100% !important; background-position:center;background-repeat:no-repeat; } td.edit_header_full table{width: 100% !important;} table.edit_third_table{width: 100% !important;} td.edit_navi_headbg{width: 15% !important;} table.edit_rechts_tabelle{width: 100% !important;} td.edit_rechts_bottom{width: 15% !important;} td.edit_rechts_cbg{width:100%;} -->
 
 
 
naazimca music!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol