|
|
 |
|
tatlı tarifleri |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|

19 ocak cumartesi Aşure günü. yapmak isteyenler tarifine buradan ulaşabilirler. Herkese bugüne nail olan sevaptan nasiplenmelerini dilerim.
Uzun bir aradan sonra tekrar tariflerimi yayınlamaya devam etmek istiyorum. Bu aralar hem iş yerinde işlerim yoğun hemde evde, birde arada aileden biri hafif grip bile olsa düzenimiz altüst oluyor. O kadar peşi sıra birbirini kovalayan işler varki bunlardan birini aksatınca domino taşlarının devrilmesi gibi bütün gecikmelerden diğer peşi sıra bekleyen işlerde etkileniyor. Çok az boş zamanım var bu aralar. Ama inanın aklım hep burada hatta ramazandan ekleyemediğim sofralarım dahi var. Birde bu arada geçen haftasonu gittğm eğitimi sayarsak bu kadar siteden uzak kalmam çok normal herhalde. Sırasıyla hepsi yayınlanmayı bekliyorlar. Öncelikle eşimin geçen haftalarda bize gelecek olan arkadaşı için hazırladığım tatlıyla başlamak istedim. Çok basit. Ve bir okadar da lezzetli oldu. Ama şunu eklemeden edemeyeceğim. Özellikle şerbet piştikten sonra çay kaşığının ucuyla şerbetin içine tarçın ilave ettim. Bence bu tatlıya bu kadar lezzet katanda o oldu.

Malzemeler;
- 350gr yas tek kadayif
- 1 su bardagi cekilmis ceviz ici
- Yarim paket tereyagi
Serbeti icin:
- 5 su bardagi su
- 4 su bardagi seker
Yapilışı:
- Şerbetini ocağa koyun. Kaynamaya başladıktan 10 dk sonra altını kapatın. ( ben altını kapattıktan sonra içerisine çay kaşığının ucuyla cok az tarçın ilave edip karıştırdım.)
- Elinizin avuç içini bir miktar kadayıf alıp uzerinede ceviz koyup yaprak sarması gibi sarıyorsunuz.
- Üzerine kızdırılmış tereyağının hepsini sürün.
- Fırında üzeri kızarana kadar 180 derece sıcaklıkta kızartın.
- Fırından cıkarınca 5 dakika kadar soğutun. Önceden kaynattığınız şerbeti ılık olarak uzerine dökün. Şerbeti çektikten sonra soğuk olarak servis yapabilirsiniz.
Afiyet olsun.

Eşim geçen hafta 5 günlük bir eğitimdeydi.Bende o gelmeden bir akşam önce onun sevdiği yemekler yapmak istedim. Tatlı olarak da fırın sütlaç yapmaya karar verdik kızımla. Öncedende bir defa yapmıştım. Fakat resmini çekemeden bitince buda benim için bir fırsat oldu.
Malzemeler:
- 1 lt süt
- 1 çay bardağı pirinç unu veya nişasta
- 250 gr tozşeker
- 100 gr pirinç
- Bir miktar su
- 1 yumurta sarısı
Yapılışı:
- Pirinçleri ayıklayıp yıkayın ve tencereye alın. Pirinçleri 4 parmak geçecek şekilde su ilave edip karıştırmadan kaynatın.
- Pirinçler suyunu çektikten sonra tencereyi ateşten alın ve pirinçleri süzün. Sütü ve pirinçleri tekrar tencereye ilave edip yumuşayıncaya kadar pişirin. Pirinç ununu sulandırıp ezin ve tencereye ilave edin. Bir taşım daha kaynatıp ateşten alın.
- Fırını 200 dereceye ayarlayıp önceden ısıtın. Karışımdan yarım su bardağı kaşığı sütlaç alıp ayrı bir kaba aktarın. Buna yumurtanın sarısını ilave edip karıştırın. Tenceredeki sütlacı fırına dayanıklı kaselere aktarın. Üzerlerine birer kaşık yumurtalı sütlaç karışımından ekleyip düzgün bir şekilde güzelce yayın.
Afiyet olsun.
Bunlarda çok sevdiğim Kütahyadan aldığım güveç kaplarım...
Daha önceden Leman hanım"ın tariflerini yayınlıyacağımı söylemiştim. Tarifler salı günü geldi. Ben ancak şimdi yayınlıyorum.Başka sorularınız olursa ben kendisine danışırım. Ama oldukça açıklayıcı bana göre. Ben aynen yazdığı gibi sizlere aktarıyorum.

Malzemeler:
- 1 Su bardağı sut
- 1 paket Kakaolu bisküvi
- 1 Paket Krem Şanti
- 2 Yemek kasığı Kakao
- 1 Su bardağı seker
- 1 Yumurta
Yapılışı:
- 1 Paket krem şantiyi sut ile koyu kıvama gelinceye kadar çırpıyoruz.
- Kıvamına gelen krem şantinin içine seker ve yumurtayı ekleyerek tekrardan çırpıyoruz.
- 2 Yemek kasığı kakaoyu da ekleyip yine çırparız.
- Bisküvileri kırarak elde ettiğimiz kıvamın içine dökerek karıştırırız.
- Evde bulunan kaselerin içine konulur.Arzunuza Gerede damla çikolata üzerine katabilirsiniz. Kaseleri buzdolabında bekletiyoruz.
Afyet Olsun.

Bu ayın etkinliği olan Osmanlı yemekleri için ben sizlere bir osmanlı tatlısı seçtim. Yapımı oldukça kolay. Fakat ben ancak bir gün gecikmeli olarak yayınlayabiliyorum. Dün oğluma aşı yapıldığı için akşamda hiç durmadı. Katılmayı çok istediğim içinde benim çok vaktimi almayacak bu tatlıyı yapabildim. Bakalım ancak bu akşam ben tadına bakabileceğim. Ama tencerede pişerken dahi çok güzel kokular geliyordu.
Diger blog arkadaslarimizin yaptiklarini etkinligin ev sahibesi olan Gulsen'in sitesinden bakabilirsiniz.
KEŞKÜL
Malzemeler:
- 4 su bardağı süt,
- 1,5 su bardağı toz şeker,
- 1 su bardağı pirinç unu,
- 1 paket vanilya,
- 1 çay bardağı badem,
- 1 çay bardağı hindistan cevizi.
Yapılışı:
- Bademleri haşyayıp kabuklarını soyun. Bademlerden 4-5 adet ayırın ve kalanını robottan geçirin.
- Sütü, robbottan geçirilmiş bademi, pirinç ununu ve bir fiske tuzu hafif koyulaşıncaya kadar karıştırarak ocakta pişirin.
- Koyulaşmaya başlayınca şekerini ve hindistan cevizini ilave edin. Muhallebi kıvamına gelinceye dek pişirin.
- Vanilyayı ekleyip ocaktan alın. Kaselere boşaltın. Üzerini bademle süsleyip soğuyunca servis yapın.
Afiyet olsun.
Bu tarife rendeye bastı demek daha doğru olur herhalde. Bu tatlıyı Kurban bayramından sonraki hafta Eskişehir'de yapmıştım. Tarif Emine Beder'e ait.

Malzemeler:
- 1 çay bardağı erimiş margarin
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 1 çay bardağı maden suyu
- 1 paket kabartma tozu
- 3,5 su bardağı un
- 100g. ceviz içi
Şerbeti:
- 3 Su bardağı su
- 2,5 Su bardağı şeker
- yarım tatlı kaşığı limon suyu
Yapılışı;
- Hamuru yoğuracağımız kaba eritip ılıttığımız margarini, sıvı yağı, maden suyunu, kabartma tozunu ekleyip çırpma teli ile karıştıralım.
- Unu ekleyip özlü bir hamur yoğuralım.
- Hamurdan ceviz iriliğinde parçalar koparıp yuvarlak hale getirelim.
- Hamurları, rendenin iri tarafı üzerine bastırarak hafifçe yayvanlaştıralım.
- Orta kısımlarına iri dövülmüş cevizi koyup hamuru, iki kenarını üste doğru çevirip kapatalım ve hafifçe margarinle yağlanmış tepsiye dizerek 190° ısılı fırında altları ve üstleri pembeleşene dek pişirelim.
- Fırından alır almaz önceden hazırlayıp soğuttuğumuz şerbeti üzerine dökelim.
- Şerbeti için, şekeri, suyu, limon suyunu 5dak. kaynatıp ateşten alarak iyice soğutalım.
Afiyet Olsun.
Bu ramazan annem bize gelmişti. Fakat bayram için Eskişehir'e dönecekti. Ne de olsa tüm akrabalarımız Eskişehir'de. Annemin geleni gideni çok olur (sağolsunlar). Bu Bayram biz Eskişehir'e gidemiyoruz. Gidemediğimiz içinde annem bu bayram tek başıma baklavayla uğraşmıyayım. Ben ancak evdeki işleri yetiştiririm dedi. Hazır birşeyler alırım dedi ama benim içim razı olmadı. Tutturdum anne baklava yapalım diye. İyikide yaptık; yoksa onu öyle göndermek benim içime sinmezdi. Çarşamba gecesi yaptık. Ben anneme ufak yufkaları açtım. Annemde tepsi ölçüsünde açıp serdi ve kesti. Biz bir büyük tepi birde bana küçük tepsi yaptık. Baklavalar güzel oldu. Şimdilik şerbetlemedik. İnşallah bayram akşamı şerbetleriz. Eşim muhakkak bayram sabahı kahvaltının ardından baklavanın tadına bakmak isteyecektir. İnşallah beğenir. Sizlerde belki gün öncesinden yapmak isterseniz diye şimdiden yayınlıyorum.

Malzemeler:
- 3 yumurta
- 1 su bardağı süt
- 3 çorba kaşığı yoğurt
- yarım paket kabartma tozu
- yarım kahve fincanı sirke
- 1 su bardağı sıvı yağ
- yarım kilo ceviz
- üzerine 1 paket margarin
- Aldığı kadar un
Açmak için:
- 1 su bardağı nışasta
- 1 su bardağı un
Şerbeti:
- 8 su bardağı su
- 8 su bardağı şeker
- yarım limon
Yapılışı;
- Un hariç tüm malzemeleri bir kabın içerisinde karıştır. Kabartma tozu dahil.
- Unu yavaş yavaş yedir. Çok sert bir hamur olmamalı. Kulak memesi yumuşaklığında olmalı.
- Hamuru 1 saat kadar dinlendir.
- Hamuru önce 6 ya böl. Daha sonrada her birini 10’a böl. 10’lu küçük topalaklar yap.
- İlk 10 adetini 20 cm kadar unlu ve nışastalı karışımla aç. Üst üste diz. Aralarına nışastalı ve unlu karışımdan olsun.
- Hepsini birden merdane ile tepsi büyüklüğünde aç. Bir sofra bezinin üzerine ser. Diğer kalan 5 adet 10 grubuda aynı şekilde açtıktan sonra sofra bezinin üzerine ser.
- Tepsiye yufkaları arasıne ceviz serperek diz.
- En üst yufkasını yerleştirdikten sonrada istediğiniz şekilde kes.
- 1 paket margarini yak.
- Sıcakken tepsinin üzerine dök.
- Fırınlarken dikkat et. 175C de önce üstü kızarana kadar fırınla. Çıkar 10-15 dakika kadar soğut. Tekrar fırınında 10 dakika kadar 10 dakika fırınla. Bu işlemi 2-3 sefer yap. Yoksa içi iyi pişmez. (baklavayı pişirirken hiç dinlendirmeyecekmişsin). ( bu baklava muhtemelen 4-5 gün önceden yapılmış olacağı için soğuk iken şerbetlenecek)
- Serbetini ise kaynatığın zaman ocaktan aldığın gibi üzerine kaynak dök. Sıcaklığı gidinceye kadar üzerine kapatma. Daha sonra üzeri kapalı olarak muhafaza et.
Afiyet Olsun.
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
Ya İsTiKlAl Ya ÖlÜm |
|
|
|
|
|
|
Ya İstiklal, Ya Ölüm !
Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmiş olan Osmanlı Devleti, koşulları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış, ordusunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış, ulus yorgun ve yoksul düşmüş, savaş sorumluları ülkeden kaçmış; padişah, sadrazam ve kabine güçsüz, onursuz, korkak kendi çıkarlarını düşünmekte ve kendilerini ayakta tutabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Antlaşma hükümlerini kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan itilaf devletleri Anadolu'da ve Trakya'da işgallere başlamış, bunu fırsat bilen Hıristiyan azınlıklar, örgütler kurarak gizli, açık, özel, istek ve amaçlarının kabul edilmesi devletin bir an önce çökmesi için çalışmalarını hızlandırmıştı.
Bu örgütlerden biri de merkezi Samsun olmak üzere Batum'dan İnebolu'nun batısına kadar olan Karadeniz kıyıları ile Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Gümüşhane ve kısmen de Erzincan illerini içine almayı amaçlayan Rum Pontus Cemiyeti idi. Daha çok Samsun ile Vezirköprü arasında çalışan Pontusçuların azgınlıkları İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u işgal etmelerinden sonra büsbütün arttı. Saldırı bölgelerini genişleten Rum Pontus Cemiyeti hedeflerine ulaşabilmek için çeşitli bölgelerde çeteler kurdu. Bu amaçla Bafra'nın Bünyan Dağı çevresinde bulunan 12 Rum köyünün silãhlandırılmış 1500 genci Türk köylerini basıyor, halkı acımasızca işkenceler yaparak öldürüyordu. Bu olaylardan birini gören Davut Dağdelen isimli bir gazi şahit olduğu bir olayı şöyle anlatıyor: "Bafra yöresinde askerliğimi yapıyordum. Bir arkadaşımla birlikte gözetlemeye çıktık. Rum çetelerinin şu anda ismini hatırlayamadığım bir köyde, Türklere yaptıkları işkencelere tanık oldum. Rum çeteleri 25 yaşlarında bir Türk'ün kafasını fırına sokmuşlar ve bağırtarak yakıyorlardı. Biz hemen olaya el koyarak o Türk'ü fırından çıkarttık."
Rum çetelerinin saldırıları halkın tepkilerinin artmasına neden oldu. Yerel kurtuluş dernekleri kuruluyor, civar köylerden toplanan Türk gençleri bir araya gelerek direniş güçleri oluşturuyordu. O günkü faaliyetlerde bizzat görev alan Recep Ünlü yapılanları şöyle anlatıyor: "Ben o zaman 20-22 yaşlarında idim. Rumlar bize aman vermiyorlardı, hatta evlerimizden bile çıkamıyorduk. Rumlar azmış ve Rum Pontus Hükûmetini kurmak için komiteler meydana getirmişlerdi. Biz Rumların vaziyetleri karşısında bocalayıp duruyorduk. Silahımız yoktu ama buna rağmen biz gençler boş durmadık. Çevremizdeki köylerden gençler topladık; özellikle bileği kalın gençlere sorumluluk verdik. Ve biz de Rumlara dirlik verme-meye başladık." Rum Pontus çetelerinin saldırıları şiddetlenince, bu durumu ulusal onura yediremeyen Samsun'daki 15.Tümen Makinalı Tüfek Takım Komutanı Mülazım (Teğmen) Hamdi Efendi birliğinin bütün erlerini, silah ve cephanesini yanına alarak 17-18 Mart gecesi dağa çıktı. Mahmur Dağı'na doğru Rum çetelerinin üzerine yürüdü. Bu durumdan kuşkulanan Rum Pontus çetelerinin liderleri İngilizlerden, büyük bir yaygara ile güvenliklerinin sağlanması için yardım istediler. 19 Mart günü Samsun açıklarında bekleyen bir İngiliz gemisinden kente 100 asker çıkarıldı. Teğmen Hamdi birlik komutanının uyarıları ile birliğe döndü ise de onun bu davranışı İngilizlerce İstanbul'a Osmanlı Hükûmetine şikâyet edildi. Bu durum Türklerin soykırıma geçtikleri biçiminde duyuruldu. Türklerin Rumları öldürme hazırlığı içinde oldukları yalanları ile dolu raporların işgal kuvvetlerinin temsilcilerine bildirmesi "Canik Bölgesi Asayiş Dosyası" adıyla bir raporun hazırlanmasına neden oldu. Aynı günlerde İtilaf Devletleri sadarete başvurarak Samsun ve civarında bulunan Rum köylerine Türk çetelerince saldırıldığını, hükümetin güvenliği sağlamaması hãlinde söz konusu bölgeyi işgal edeceklerini bildirince, kaygılanan Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Beyin tavsiyesi ile bölgeye Mustafa Kemal Paşayı göndermeyi kararlaştırdı. Zira bu işi istikrarlı, tecrübeli bir şahsiyet geniş yetkilerle halledebilirdi. Onu Anadolu'ya göndermekle İngiliz dostlarının şikayet buyurdukları sorunları çözerek kendisi ve hükûmeti için onur payı çıkarmayı düşünüyordu.
16 Mayıs Cuma günü akşam üzeri Mustafa Kemal beraberindekilerle Kız Kulesi açığında demirli bulunan Bandırma Vapuru'na bindi. Hareket etmek üzereyken, vapura gelen İtilaf Devletleri silâh ve cephane araması yaptılar. Bu duruma çok içerleyen Mustafa Kemal, düşman zırhlıları arasından geçip İstanbul'u terk ederken güvertede arkadaşlarına "Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah ne cephane götürüyoruz." diyerek Türk İstiklâl Savaşı'nın kazanılmasını sağlayan gerçek gücün kaynağını göstermiştir. Deniz dalgalı… Dalgalar delice… Gece karanlık…
Rota Özgürlük
Karadeniz'e açılan Bandırma Vapuru'nun eski olmasına, kötü hava şartları da eklenince uzun ve yorucu geçen iki günün ardından 18 Mayıs günü Sinop'a varıldı. Buradan Samsun'a kara yolu ile geçmenin daha emniyetli olacağını düşünen M.Kemal ve arkadaşları, uygun bir yolun ve vasıtanın olmadığını öğrenince yolculuklarına deniz yolu ile devam ettiler.
Samsun Güneşi Gördü !
19 Mayıs 1919 Pazartesi sabahı saat 7-8 arası yurdu aydınlatacak yepyeni bir güneş, dağların arasından yükselirken içinde geleceğin büyük kurtarıcısını taşıyan vapur Samsun'a geldi. Savaşlardan yeni çıkmış, bölünmüş, umutsuz, yorgun, çileli bir ulusu yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak üzere Atatürk'ün Samsun'a ve Anadolu'ya ilk adımını atışı o gün o saatte gerçekleşti. Kurmay Binbaşı Ekrem Bey sandalla vapura yanaştı, güvertede bulunan Mustafa Kemal ve beraberindekileri kıyıya çıkardı. Kalabalık bir halk topluluğu ve bando eşliğinde bir bölük asker tarafından coşku ile karşılanan Atatürk'e Belediye Meclis Üyeleri ile ileri gelenler kent adına "hoş geldiniz" dediler. En elverişli konaklama yeri olan Mıntıka Palas hazırlandı. Atatürk Samsun'da altı gün kaldı. Bu sürede arkadaşlarına telgraf çekerek İzmir'in işgalinin protesto edilmesini istemiş diğer taraftan Samsun ve çevresinde asayişin sağlanması ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Bir taraftan İstanbul Hükûmetini durumdan haberdar ederken, diğer taraftan kurmay subayları ile birlikte, İngiliz subayları ile asayiş hakkında görüşmeler yaparak şehirde yaşanan keşmekeşe son vermeye çalışıyordu. Bu sıkıntılı döneminde Ulu Öndere moral veren, Türk askerinin cesaretini ve vatanseverliğini gözler önüne seren bir olay yaşandı. Atatürk üstü başı yırtık, pabuçları patlak, silâhsız bir nefer gördü; yüzünün rengi bakıra dönen bu asker ağlıyordu.
Atatürk "Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?" deyince nefer irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu. Ve çehre ona hiç de yabancı değildi, hemen doğruldu. Anafartalar'daki kumandanını çelik yay gibi selamladı. O, sualini tekrar etti:
- Söyle sen ne ağlıyorsun? İç Anadolu'nun yürekli çocuğu içini çekti.
- Düşman memleketi bastı, hükûmet beni terhis ediyor, silâhımızı elimizden aldılar. Toprağıma giren düşmanı şimdi ben ne ile öldüreceğim? Büyük kumandan "Üzülme çocuğum, gel benimle" dedi ve Samsun deposundan nefere silâh verdi. Atatürk'ün yanına katılan ilk bahtlı Mehmetçik budur.
Sular geçilmelidir. Dağlar aşılmalıdır. Haber kulaktan kulağa yayılmalıdır. Yayılmalıdır, zira kurtuluş planı uygulamaya konulmuştur bile.
Havza'dan Amasya'ya, Erzurum'a, Sivas'a ve nihayet Ankara'ya, TBMM'nin açılmasına… Buradan başlayıp Yunanlıların denize dökülmesine kadar Atatürk, milletin bağımsızlığının yine milletin kendi iradesiyle kazanılacağını belirtmiş, bu yönde halkı bilgilendirmiştir. Şüphesiz bu zorlu mücadelenin başında Samsun halkının gösterdiği azim ve kararlılık Atatürk'ün Anadolu insanına güvenmekte ne kadar haklı olduğunu göstermiş ve âdeta kurtuluşun müjdecisi olmuştur. Atatürk 1924 Eylülünde Samsun'a yaptığı ziyaretinde bu konuyu şöyle dile getirmiştir: "Ben Samsun'u ve Samsun halkını gördüğüm zaman memlekete ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın her hâlde yerine geti-rilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle inanmıştım. Samsunluların hal ve davranışlarında gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanseverlik, fedakarlık, ümit ve tasavvurlarımı müspet bir inanca götürmeye yeter olmuştu."
Kıyılarından, her gün doğudan yükselen güneşi gölgede bırakacak, Türk milletinin geleceğine ışık tutacak, yurdumuzu sonsuza dek aydınlatacak olan Mustafa Kemal güneşini doğuran ve Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcına beşiklik eden bu şehrin insanları o günden beri büyük gurur taşımış ve her fırsatta bu ta-rihî günü ölümsüzleştirmesini bilmiştir. Buradan alınılan azim ve inançla ulaştık biz o zaferli 30 Agustosa. Hep aynı insanla hep aynı kararlılıkla...
--------------------------------------------------------------------------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
. portant;}
table.edit_second_table{width: 100% !important;}
td.edit_header_full{width: 100% !important;
background-position:center;background-repeat:no-repeat; }
td.edit_header_full table{width: 100% !important;}
table.edit_third_table{width: 100% !important;}
td.edit_navi_headbg{width: 15% !important;}
table.edit_rechts_tabelle{width: 100% !important;}
td.edit_rechts_bottom{width: 15% !important;}
td.edit_rechts_cbg{width:100%;}
-->
|
|
|
|
|
|
|
|